Filibe Gezilecek Yerler

Filibe gezilecek yerler ülkemiz için neredeyse yurtdışı sayılmayacak kadar kolay erişilebilen yerlerdir. Bulgaristan ülkesinin, nüfus yoğunluğu açısından en büyük ikinci şehridir. Şehir 1999 senesinde, “Avrupa Kültür Başkenti” şeklinde seçilmiştir. Coğrafi açıdan Meriç nehrinin iki kısmında bulunuyor.

Bu nehir, şehre ayrı bir hava vermektedir. Şehre giriş aşamasında, Meriç nehrinin üzerinden geçilen köprünün bir yanında sere serpe şekilde uzanmış erkek ve diğer yanında kadın heykelleri göreceksiniz.

Şehir temel olarak “7 Tepeli vilayet” olarak biliniyor. Hatta bu özel tepelere isim de verilmiştir ki bunlar “cehennem tepesi”, “saat tepe”, “taksim tepe”, “cambaz tepe”, “bunarcık tepe”, ”nöbet tepe”, “makro tepe”. Bunlar her ne denli 7 tepe olarak bilinse de, vilayeti ziyaret ederseniz, sadece 5 tepe bulunduğunu görülüyor. Bu beş tepeye çıkıp, her birinin sizlere sunacağı her türlü değişiklikleri yaşayabilirsiniz.

Bulgaristan Filibe Plovdiv

Evet, eğer buraya tur ile beraber geldiyseniz, aşağıda gezilecek yerler olarak belirttiğimiz yerlerin yalnızca çok küçük bir kısmını göreceksiniz. Çünkü, Balkan turunda, program genel anlamda dönüş yolunda, bu şehirde özellikle sabah saatlerinde Sofya’dan hareket ile beraber, ortalama 2 saatlik bir yolculuk ve burada yaklaşık olarak 30-40 dakika bir yürüyüş molası, çünkü buranın devamında Bulgar sınırından da temelde çıkış ve Kapıkule sınırından giriş yapılıyor.

Özellikle de, yurt dışında olan vatandaşlarımızın yurda dönüş vaktinde ise, büyük bir şekilde kalabalık, sınır kapılarında uzun sıralarla beraber karşılaşmamak adına, tur görevlileri, Filibe şehrinde, yalnızca 30-40 dakika bir vakit ayırıyorlar. Özellikle, bir de bu vakitte Pazar gününe geldiyse, boş sokaklar, boş caddeler ile kapalı olan dükkanların bulunduğu bir mekanda her daim yapacağımız bir yürüyüş, başka bir özellik bulunmuyor. Ancak: tur programı dışında, bu vilayete yolunuz düşerse, aşağıdaki önerileri değerlendirerek bu güzel şehri her daim gezebilirsiniz.

Zaten, şehir 2019 senesinde “Avrupa Kültür Başkenti” seçilmiştir. Buradaki ilk olan yerleşimin, günümüzden 8000 sene öncesine kadar gittiği düşünülüyor. Burada: Ortaçağ dönemlerinden ortalama olarak kalma ve Bulgar Revival mimarisinin her daim çok iyi korunmuş eserleri bulunuyor.

Öte taraftan bu şehir, Bulgaristan’dan daha eskidir. Çünkü: 342 senesinde, Makedonyalı Philip: bu şehri tümüyle fethetmiş ve şehre kendi adını vermiştir. (Philippopolis) 19’ncu yüzyıla gelindiği vakit Bulgar mimarlar özellikle dik Arnavut kaldırımlı yolları, büyük ve tüm cumbalı ve ince sütunlu, kafes saçaklı ve akabinde ağır olan meşe kapılı evleri inşa ettiler.

Bunların dışında ise: mermer çeşmelerle beraber dikildi. Her evin kendine özgü şekilde atmosferi vardı. Roma döneminden kalmış durumda Philippopolis merkezinde temelde ise özellikle Amfitiyatro ve restore edilip günümüze dek ulaştırılmış biçimde, 2’nci yüzyıldan kalma Antik olan tiyatrosu ilgi çekiyor. Bu tiyatronun oldukça özel bir kısmı görülebiliyor, kalan durumu akabinde, günümüzde mevcut olan binaların altında kalıyor. Burayı görmenizi mutlaka öneriyoruz, gayet düzgün bir şekilde restore edilmiştir. Zaten şehirdeki kısa gezi yolunuz da üzerinde bulunuyor. Trimontzium olan eski şehir bölümü: 18-19’ncu yüzyıllara itibaren ulusal mimarisiyle ünlüdür. Bölgede alan evlerin pek çoğu günümüzde müze ziyarete açık oluyor.

Bölgesel Etnoğrafya Müzesi – Etnografski Muzey

Dr Stoyan Chomakov caddesinde yer alan ve 1847 senesinde inşa edilen Argos Kuyumdjioğlu’na ait olan bu ev günümüzde “National Monument” şeklinde belirlenmiştir. “Royal Hause” isimli bu ev 12 büyük odalı ve aynı zamanda yaklaşık 130 pencerelidir.

1917 senesinde açılan müzenin en çarpıcı olan özelliği: her odada ayrı motifler şeklinde görülen, ahşap şekilde tavan oymalarıdır. İkinci katta ise bir odanın bütün genişliğini kapsayan, süslü olan bir rozet görülür. Yapının avlusunun üstünde: yaz aylarında, oda müziği düzenlenmektedir.

Müzenin her zaman koleksiyonunda, yaklaşık 40 bin şekilde obje bulunduğu söyleniyor. Bunların durumunda ise: el sanatları, tarım, kumaş ve akabinde giyim, bakır tencere, süs durumu, kilise levhaları, tığ işi kostümler, mobilyalarve aynı zamanda müzik aletleridir. Bunlar ise Rodop ve akabinde Srednogorie bölgelerinden gelişiyor ve Bulgaristan’ın manevi kültürünü her daim sergilerler.

Milli Uyanış Müzesi ve Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri – Georgiadi Evi

Bu ev: 19’ncu yüzyıldan kalmış olan: tipik simetrik bir Plovdiv evi şeklinde örneğidir. Onun mimarisi ise yüksek zemin kat ve cumbalı, orta kısımda bulunan bir çıkıntının bir araya getirdiği iki olan kattan oluşmaktadır. Şu anda evde yer alan nesnelerin koleksiyonunda: eski silah ve beraberinde fotoğraflar bulunmaktadır.

Balabanov Evi ve Müzesi

Bu yapı özellikle 20’nci yüzyılın başlarında, onun son sahibinin yani tüccar olan Luka Balabanov’un ismiyle anılıyor. Günümüzde, burada özellikle birinci kat: kalıcı olan bir sergiye ev sahipliği yapmaktadır.

İkinci kat temelde hala tipik Revival dönemi her daim özelliklerini taşımakta ve bunun yanı sıra şehrin en popüler oda müziği mekanlarından olan şekilde kullanılmaktadır. Zemin katta yer alan mevcut iki oda, geçici sanat için sergilerine ev sahipliği her daim yapılıyor. Yapının hem uzun antresi hem de yüksek tavanı ilgi çekmektedir. Dr.Konstantin Stoilov caddesindeki bu özel ev, ücretsiz şekilde ziyaret ediliyor.

Stepan Hindillian Evi ve Müzesi

Yapı: 1835-1840 seneleri arasında, zengin tüccar ve çiftçi Stepan Hindlian tarafından yaptırıldı. Eski şehir bölümünün en iyi biçimde konunmuş ve en süslü olan yapılarının başında geliyor. Bütün odalar: içeriden ve dışarıdan şekilde boyalıdır.

Yapının iç kısmında: İstanbul, İskenderiye ve bölgenin diğer şehirlerinden güzel olan manzara resimleri görmek mümkün oluyor. İyi korunarak günümüze ulaşmış şekilde, sıcak ve soğuk su tesisatı bulunan banyo bölümü de her daim ilgi çekmektedir.

Avlunun kuzey kısmında, iyi tahkim edilmiş “Maaza” isimli “depo” kısmı görülüyor. Tavan ise harika biçimde oryantal şekilde boyanmıştır. Yapının bodrum kısmında Bulgaristan ülkesinin her tarafından getirilen şarapların tadım ve tanıtım şekilde merkezi oluyor. Evet, bu yapı: 1974 senesinde restore edilmiş ve Bulgar Revival mobilyaları ile beraber döşenmiştir. Artin Gidikov caddesindeki bu özel ev, ücretsiz şekilde gezilebilmektedir.

Lamartin Evi

Knyaz Tseretelev caddesindeki bu özel ev: 1829 senesinde inşa edilmiş ve Old Town bölgesinin en güzel simetrik evlerinden birisidir. Büyük şair Alphonse de Lamantin: 1833 yılında Bulgaristan’dan geçmiştir ve bu evde 3 gün kalmıştır. Ancak süreye rağmen, bu eve hızlıca hayran olmuştur. Onun siyasi bağımsızlığı ifade eden dünya çapında popüler olmasına neden olmuştur. Plovdiv gelişi, büyük olay oldu ve şehirde, kişiler toplandı.

St.Konstantin ve Elena Kilisesi

Şehrin en önemli olan kısımlarından birisidir ve antik kalenin yıkıntıları üzerine, inşa edilmiştir. Kutsal tapınağın inşaatı ise temelinde Hıristiyanlık dininin bir dini olarak tanınmasıyla yakından ilişkilidir. 313 senesinde, Roma imparatoru Konstantin: resmi din şekilde Hıristiyanlığı açıkladı. Hemen ardından ise günümüzün Plovdivlileri: İmparator onuruna ve takdir işareti şekilde bir tapınak dikmeye karar ile burayı yaptılar.

Fakat, kilise birçok kez yıkıldıktan hemen sonra: 1830 senesinde geriye kalan duvarlarının kalıntıları dahilinde, yeniden inşa edilmiştir. Yani kilise, eski erken Hıristiyanlık kilisesinin üzerine, 1830-1832 seneleri arasında yeniden inşa edilmiştir. Yeni inşa olan kilise: 26 metre dahilinde, 18 metre genişliğinde ve ortalama 8 metre yüksekliğindedir. Filibe gezilecek yerler arasına alınmalıdır.